12 Şubat 2014 Çarşamba

AHH BE ADAM, SEN DE…



Gidin başımdan!!!
Camdaki siluetimle bırakın beni… Onunla yüzleşebilmeyi şimdi daha çok istiyorum. Bunca hengâmeye inat kendimle baş başa dertleşmeyi…
Yada durun!!!
Nedendir bilmem, yalnızken sarıyor insan kendine… Gerçi uzun ve tekdüze şeylerin hepsi öyle… Çok yalnız kaldım ben… Bırakmayın beni kendimle…

Beceremiyorum… Yani olmuyor, olmuyor istesem de…

Hııhh… Şu adama da bak… Nasılda kıskandırıyor beni…
Sanki sevişiyor gitarıyla…

Hadi amaaa… Bakma bana öyle ters ters…  İki bacak arasına sıkıştırma kendini… Bahsettiğim sevişmenin bu kadar sığ olmadığını biliyorsun. İki bacak arasındaki fütursuzluktan, terbiyesiz fantezilerden, tanımadığın ya da tanıdığını sandığın bedenlerle yaşadığın o hayvani şeyden bahsetmiyorum ben… Bu belki de hiç yaşayamayacağın bir sevişme… Daha insanca, daha duygulu, daha saf ve daha… Daha başka bir şey işte... Bunu ancak âşıkken yapabilirsin. Bu başka bir tutkunun eseri…

Bırak ruhunu ve fikirlerini! İzin ver onlara da bu adamın elleri gibi parçalasın önüne gelen penaları.

Bağırma !!!
Şu gitarın telleriyle evli sesi gibi adamın: Al en derin ve temiz duygularının nefesini ciğerlerine… Yetmez… Şişir o hiç hissedemediğin diyaframını… Hisset bir anne gibi, canına kattıklarını kalbinin hemen altında… İzin ver ellerine… Hissetsin yârinin saçları gibi tellerini gitarın… Rüzgârın saçlarını dağıtması gibi notalarıyla, vurgularıyla bırak dağılsın saçların…

İşte böylesine bir sevişme bu… Ruhun bedenle sınırlanmış hapishanesinden kurtulması kadar özgür…
Kalbin bedenine büyük gelmesi kadar inanılmaz…

İşte yıllardır ağırlığıyla ezildiğimi sandığım ama âşık olunca anladığım ve özgür kaldığım ismimin anlamı bu…

Oysa aynı adam korkmuş benim sahipliğinde boğulduğum maskelerimden…

Adam; benden de maskelerimden de korkma…

Benim maskelerim tamda senin durduğun yerde… Orada!!!
Sen gitarınla aşkını taşırken sırtında…
Ben aşkımı karanlık sahnelerin tozlarına emanet etmekteyim…

Çağırır beni gecenin karanlığı.
Hani şu seninde söylediğin, dünyanın en çıplak hali olduğunu bildiğin gece...
Aklıma geliyor be adam!
Yüzleşmeye korktuğum şeyler bir bir aklıma geliyor...

Sen bu işe ne dersen de…
Artık senin ya da başkalarının zihnindeki etiketlerime, barkot fiyatlarıma bakmıyorum…
Ne dersen de…

Ama bana yapmacık deme…

Çok duydum bu kelimeyi… Çok gözyaşımı bu kelimeye töre diye bedel verdim. İnsanların tek kelimelik kurşunuyla vuruldum çok kez…
Ama ben neşemde de, öfkemde de, sarılmalarımda da, öpmelerimde de…
Ben onların maskelerine inat hep ben oldum.  Samimi oldum.
Yapma bunu bana…

Bilirim anlamaktasın beni… Kelimelerim sana da kalbine de ulaşır. Bilirim…
Bilmek. Ne güzel şey be adam…
Bu geçmiş acılarım canımı acıtırken tamda arkamda denizin parçası şu balığın ölümüne tanık olmam…
Bilmek. Acıdır be adam…
Şahıs zamirlerinin hepsi bildi de ne oldu?
Sen…
Sen yine de denizinde yıka benim kusurlarımı…
Alınma, darılma, kızma bana… Samimiyim ben…
Bakma bir kitabın arka kapağına…
Kapak resmine bakarak yargılama…
Hoş, senin öyle bir adam olmadığında aşikâr ya…
Sen yine de yapma!
İçindeki kelimeler…
Belki duymak istediğin en samimi kelimelerdir be adam…
Dinle…
Belki o kitabında vardır sana söyleyecekleri?