15 Nisan 2018 Pazar
:)
Gün batımının sessizliğini yırtarken bir martı, kanatlarına yüklediği rüzgarı bırakmıştı dalgalara...
Köpük köpük dalgaların iyot kokusuyla sevişip girmişti rüzgarın kokusu içeri...
Pencere pervazından kıskançlıkla sarkan perdelerin hüznüydü aslında kırılan fincanın kulbundaki kahve lekesi ve kızarmış gözlerinin asıl sebebi hapşırığında renk bezeli çiçek polenleriydi.
Bahar, tüm albenisini ardına katıp büyük bir kasırgayı resmetmişti bu salonun ortasına...
Oysa birkaç dakika öncesine kadar fonda hafif bir müzikle meşk eden kahve kokusunda kaybolmuştu. Kirpiklerin her biri gün bitmeden bu kadar uzun kavuşmuş olma mucizesiyle mayhoştu ve çıplak ayaklarındaki serinlik bulutlarda yüklü enerjiydi. Yağmurla birlikte gürleyerek bir o yana bir bu yana gidip geliyorlardı. Kah havada kah yerde hayal çarkını döndürüyorlardı.
Taa ki bir damla tuz şakaklarından gürleyip şelaleyle yarışan bir kuş misali kendini göğüs kafesine bırakana dek...
İşte tam o zamandı; martı çığlığıyla dalgaları yüklenip bir fincan kahvenin koyu rengiyle bahar sesinin müziği susturduğu an.
Hiçbir coğrafyanın kahve kokusu kesemiyordu iyotun kokusunu ve hiçbir insanoğlunun sesi çıkamıyordu tize bir martı kadar...
Hiçbir aşk rüzgar kadar hoyrat olamazdı o ipek perdelere...
Belki bir an, belki bir ömürdü baharın gelişi...
Ancak gözyaşının sebebi sadece birkaç çiçek poleniydi...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder