Bu kelime nedense hep yasaklanmış hayatlar sürdüğümüz izlenimini
veriyor bana.
Sınırlı hayatlar, hayallere vurulmuş
prangalar, huzurun terk ettiği insanlar… Zihnime kötü resimler çiziyor. Uzun
zaman önce okuduğumda hayatımı kökten değiştiren İran asıllı Behrengi’nin
anlatmak istediklerini ve her gün aynı şeyleri yapmaktan sıkılan Küçük Kara
Balık’ın hissettiklerini düşünüyorum. Annesinin ardı sıra her gün ava çıkan, dolaşan
Küçük Kara Balık, bir zamanlar umutları ve hayalleri olan anne balığa on bin
yumurtadan arda kalan tek yavruydu. Bir
süredir keyifsiz olduğunun annesi de farkındaydı, fakat ses etmeyip, geçer
ümidiyle susmuştu. Ve bir gün Küçük Kara Balık dayanamamış, sabahın erken saatinde
annesini uyandırıp, o güne kadar kimsenin cesaret edemediği cümleyi
haykırmıştı:
-Buradan gitmeliyim.
-Mutlaka gitmen mi gerekiyor?
-Evet anne, gitmeliyim.
-Sabahın bu erken saatinde nereye gideceksin yavrum?
-Yaşadığımız bu su birikintisinin, bu derenin nerede bittiğini merak ediyorum anne. Bugüne kadar çok fazla düşündüm fakat bu soruya bir karşılık bulamadım. Geceleri gözüme uyku girmiyor. Sürekli bunu düşünüyorum. Kararımı verdim anne: Gidip derenin nerede bittiğini öğreneceğim.Orada neler var, başka yerlerde neler var, görmek, bilmek istiyorum.
Anne balık ne kadar yalvardıysa, karşı çıktıysa nafile, Küçük Kara Balık kararını çoktan vermişti.
-Bilmek istiyorum; gerçekten de yaşamak dediğimiz şey şu bir avuç yerde yaşlanıncaya kadar dolaşıp durmaktan mı ibaret; yoksa dünya da başka şekilde yaşamak da mümkün mü?
-Evet anne, gitmeliyim.
-Sabahın bu erken saatinde nereye gideceksin yavrum?
-Yaşadığımız bu su birikintisinin, bu derenin nerede bittiğini merak ediyorum anne. Bugüne kadar çok fazla düşündüm fakat bu soruya bir karşılık bulamadım. Geceleri gözüme uyku girmiyor. Sürekli bunu düşünüyorum. Kararımı verdim anne: Gidip derenin nerede bittiğini öğreneceğim.Orada neler var, başka yerlerde neler var, görmek, bilmek istiyorum.
Anne balık ne kadar yalvardıysa, karşı çıktıysa nafile, Küçük Kara Balık kararını çoktan vermişti.
-Bilmek istiyorum; gerçekten de yaşamak dediğimiz şey şu bir avuç yerde yaşlanıncaya kadar dolaşıp durmaktan mı ibaret; yoksa dünya da başka şekilde yaşamak da mümkün mü?
...
Mümkün müydü dünyada başka şekilde yaşamak, bulabilmiş miydi Küçük Kara Balık sorusunun cevabını bilmem, ama bu hikayenin ardında küçük bir kırmızı balık kalmıştı. Hikayeyi anlatan yaşlı balık uyku vaktinin geldiğini söyleyip de her balık taşının altına girdikten sonra o, uyuyamamıştı. Sabaha kadar denizi düşünmüş ve düşlemişti...
Her defasında sorarım: Küçük Kara Balık kadar cesur musun? Değiştirebilir misin suyunu, gidebilir misin bilmediklerini öğrenmeye? Peki, anlar mı seni, senin en yakınların? Düşündüklerini uygulayabilir misin kendi suyunda, düşünebilir misin insanca yaşamayı ve bunun mümkünatını...
Filmin birinde sevdiği kızın peşinden gidip gitmemeyi düşünen bir gence nasihatte bulunan yaşlı adamın söyledikleri silinmiyor zihnimden:
Cesaret, hiçbir şeyden korkmamak değildir! Korkularının üstüne gidebilmektir.
Yaşlı adam ya da senarist ya da bu cümleyi her kim kurduysa haklı, yerden göğe kadar hem de... Bugüne kadar korktuk ve sustuk da ne oldu? Ne geçti elimize hayal kırıklıklarımızdan başka?
Koca bir "HİÇ" dediğinizi duyar gibiyim...
Ama yanılıyorsunuz!
Her suskunluk her korkaklık sizin canınızı daha çok yakmadı mı? Güveninizi kırmadı mı? Her defasında daha güçlü haykırmak istemediniz mi? Buna hayır diyorsanız, hiç kusura bakmayın ama yalan söylüyorsunuz.
Bizi büyüten acılarımızdı.
21 Aralık 2012 günü koltuğuma oturmuş kafamda bin türlü soruyu cevaplamaya çalışırken Genco ERKAL'ın oyununun başlamasını bekliyordum. Nereye gidiyorsun? Bu soruyu anne balık sorduğunda bilinmezi bulmaya diye cevaplamıştı Küçük Kara Balık.
Peki ben nereye gidiyordum?
Genco ERKAL sahneye çıkar çıkmaz aynı soruyu sordu: Nereye gidiyoruz? Oyunun adını biliyordum elbette: Buydu. Ama bir insan sahneye çıkıp da tüm anlamı gözlerine yükleyip sorduğunda daha ciddi düşünmeye başladım nereye gittiğimi. Nereden geldiğimi çok iyi biliyordum, aslında gitmek istediğim yerleri de...
Ama bir sorun vardı: Hangi yoldan, nasıl ve kiminle?
Çok yakın bir zamanda vermiştim kararımı ve bunun doğruluğunu tartışıyordum kendimle.
Doğru!
Kime ve neye göre? Bugüne kadar hep doğruyu düşündük. Doğru olduğuna inandıklarımızı yaptık ve belki istemeden de olsa doğru insanı aradık. Kendimizin ne kadar doğru olduğunu tartmadan...
Uzun süredir ölmeden önce yapacaklarımı, gideceğim, göreceğim yerleri yazıyorum. Elimden geldiğince de uyguluyorum. Kendi adıma galiba doğru yoldayım, küçük hatalarla... Umarım büyüyerek önüme çıkmak yerine yok olup giderler... Bunu siz de yapın. Bu bir plan değil, bir hayal ekspresi... Sadece duraklarını belirleyin ve kaçırdığınızda üzülmeyin, yeni bir durak olacak nasılsa...
O akşam, izlediklerimin zihnimdeki yansımalarını anlatamayacak kadar büyülendim. Sahne büyüsüne ne kadar inanırsınız bilmem ama hâlâ 20 yaşındaymış gibi bir performansla seyircisini, yaptığı işi, sunduğu oyunu ve oyuna emeği geçenlere verilecek hakkı önemseyen bir oyuncu vardı sahnede. Kişiliğiyle, duruşuyla ve oyunculuğuyla tekrar tekrar hayran kaldım. Genco ERKAL için nereye gittiğini bilen adam desem sanıyorum yanlış olmaz. Aziz NESİN'in 15. ölüm yılına istinaden hazırladığı, ülkemizin nadide sorunlarına mizahi bir dille değinen Aziz NESİN'in güçlü metinlerinin birleştirildiği otantik bir oyun. Bütünüyle eğlenceli ve düşündürücü... Alkışlamaktan ellerimin patladığı, Genco ERKAL' ın oyunculuğuna bir kez daha hayran kaldığım yaşanılası bir oyundu.
Oyun bitip tüm seyirciler salonu terk ettiğinde karanlıkta asılı kalan repliklerden birini sizin için sakladım:
Olgun kişi, nereden gelip nereye gittiğini bilendir!
Çürümekle ham kalmak arasında gidip gelme eyleminde olanlar var benim güzel ülkemde... Şimdi de ben soruyorum:
Nereye gidiyoruz?
Ne kadar olgunuz?
Aramızda denizi düşünen ve düşleyen kaç tane kırmızı balık var?
Her defasında sorarım: Küçük Kara Balık kadar cesur musun? Değiştirebilir misin suyunu, gidebilir misin bilmediklerini öğrenmeye? Peki, anlar mı seni, senin en yakınların? Düşündüklerini uygulayabilir misin kendi suyunda, düşünebilir misin insanca yaşamayı ve bunun mümkünatını...
Filmin birinde sevdiği kızın peşinden gidip gitmemeyi düşünen bir gence nasihatte bulunan yaşlı adamın söyledikleri silinmiyor zihnimden:
Cesaret, hiçbir şeyden korkmamak değildir! Korkularının üstüne gidebilmektir.
Yaşlı adam ya da senarist ya da bu cümleyi her kim kurduysa haklı, yerden göğe kadar hem de... Bugüne kadar korktuk ve sustuk da ne oldu? Ne geçti elimize hayal kırıklıklarımızdan başka?
Koca bir "HİÇ" dediğinizi duyar gibiyim...
Ama yanılıyorsunuz!
Her suskunluk her korkaklık sizin canınızı daha çok yakmadı mı? Güveninizi kırmadı mı? Her defasında daha güçlü haykırmak istemediniz mi? Buna hayır diyorsanız, hiç kusura bakmayın ama yalan söylüyorsunuz.
Bizi büyüten acılarımızdı.
21 Aralık 2012 günü koltuğuma oturmuş kafamda bin türlü soruyu cevaplamaya çalışırken Genco ERKAL'ın oyununun başlamasını bekliyordum. Nereye gidiyorsun? Bu soruyu anne balık sorduğunda bilinmezi bulmaya diye cevaplamıştı Küçük Kara Balık.
Peki ben nereye gidiyordum?
Genco ERKAL sahneye çıkar çıkmaz aynı soruyu sordu: Nereye gidiyoruz? Oyunun adını biliyordum elbette: Buydu. Ama bir insan sahneye çıkıp da tüm anlamı gözlerine yükleyip sorduğunda daha ciddi düşünmeye başladım nereye gittiğimi. Nereden geldiğimi çok iyi biliyordum, aslında gitmek istediğim yerleri de...
Ama bir sorun vardı: Hangi yoldan, nasıl ve kiminle?
Çok yakın bir zamanda vermiştim kararımı ve bunun doğruluğunu tartışıyordum kendimle.
Doğru!
Kime ve neye göre? Bugüne kadar hep doğruyu düşündük. Doğru olduğuna inandıklarımızı yaptık ve belki istemeden de olsa doğru insanı aradık. Kendimizin ne kadar doğru olduğunu tartmadan...
Uzun süredir ölmeden önce yapacaklarımı, gideceğim, göreceğim yerleri yazıyorum. Elimden geldiğince de uyguluyorum. Kendi adıma galiba doğru yoldayım, küçük hatalarla... Umarım büyüyerek önüme çıkmak yerine yok olup giderler... Bunu siz de yapın. Bu bir plan değil, bir hayal ekspresi... Sadece duraklarını belirleyin ve kaçırdığınızda üzülmeyin, yeni bir durak olacak nasılsa...
O akşam, izlediklerimin zihnimdeki yansımalarını anlatamayacak kadar büyülendim. Sahne büyüsüne ne kadar inanırsınız bilmem ama hâlâ 20 yaşındaymış gibi bir performansla seyircisini, yaptığı işi, sunduğu oyunu ve oyuna emeği geçenlere verilecek hakkı önemseyen bir oyuncu vardı sahnede. Kişiliğiyle, duruşuyla ve oyunculuğuyla tekrar tekrar hayran kaldım. Genco ERKAL için nereye gittiğini bilen adam desem sanıyorum yanlış olmaz. Aziz NESİN'in 15. ölüm yılına istinaden hazırladığı, ülkemizin nadide sorunlarına mizahi bir dille değinen Aziz NESİN'in güçlü metinlerinin birleştirildiği otantik bir oyun. Bütünüyle eğlenceli ve düşündürücü... Alkışlamaktan ellerimin patladığı, Genco ERKAL' ın oyunculuğuna bir kez daha hayran kaldığım yaşanılası bir oyundu.
Oyun bitip tüm seyirciler salonu terk ettiğinde karanlıkta asılı kalan repliklerden birini sizin için sakladım:
Olgun kişi, nereden gelip nereye gittiğini bilendir!
Çürümekle ham kalmak arasında gidip gelme eyleminde olanlar var benim güzel ülkemde... Şimdi de ben soruyorum:
Nereye gidiyoruz?
Ne kadar olgunuz?
Aramızda denizi düşünen ve düşleyen kaç tane kırmızı balık var?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder