“Günün birinde bir erkek kalbinin çölünde bir serap gördüm.
Serap yağmur duasına dönüştü zamanla, dua deryaya. Böylece doldurdum kumu
balıklarla. Seraptan da duadan da yorulduğum zamanlarda adam döndü bir
deniz-mezarlığa. Balıklar çırpınmadan bir anda öldü. Ve gördüm ki ben, yine
aynı adamda yeniden icat edebiliyorum suyu, yeniden serap, yeniden derya ve
yine dolduruyorum balıklarla bir adamın çölünü. Bütün aşklar budur. Aşk,
kadınlar yorulunca biter. Kadınlar bir adamı değil, bir mezarlığı terk eder. “ [1]
Kadın-erkek meselesi ne sanıldığı kadar girift ne de aksine
basit bir mesele. Nitekim aşkta öyle... İkisinin de daha asırlarca ömrü var
konuşulmak için. Yazılmak, düşünülmek ve tartışılmak için… Ve en çokta okunmak
için… Üstte yazılan paragraf bana ait değil ama bu öyle düşünmüyorum demekte
değil. Çünkü bende bir kadınım ve bu, benimde meselem. Ve evet, kadınlar
yorulunca aşk biter, kumdan kaleler yıkılır gider.
Elbette ki erkekte insan, o da çok ama çok seviyor kadını.
Hatta kimisi şaşılası duygularla severken bir kadını, gözlerindeki ferde
kadının aksini bile öyle büyütüyor ki ferin ışığıyla kör oluyor da bana mısın
demiyor. Ama şu var; kadın ne zaman ki feri kalbiyle gölgede bırakıp gidecek
oluyor, sevmiyor, olmuyor, yapamıyor, değişiyor ve değişmek istiyor ait olan
kalplerle… İşte o zaman kötü oluyor. Fettan oluyor, duygularla bir oyuncak gibi
oynuyor. En kötüsü de değişirken bir adam uğruna, adamı öyle kabul etmediği
için suçlanıyor. O güzellik erkek nezdinde böylece lanetleniyor.
Yalan değil tabii, fettan kadın da var, tıpkı gazoza ilaç
atan kötü adamlar gibi. Ama meselemiz de onlara şimdilik yer yok. Yoksa daha da
çıkamayız işin içinden.
Ne diyordum?
Hahh..
Aşk mı karışık bir konu kadın- erkek mi? İkisi de seçeneği
bugünün doğru cevabı.
Peki, yuvayı gerçekten dişi kuş mu yapar? Bunun cevabı da
genellikle evet.
İşte bundandır aslında kadın bitti dedi mi, yuva yıkılır.
Çünkü o güne değin ne sulanacak çiçekleri kalmıştır pencere önünde, ne de
ısıtılacak bir yüreği… Hepsi tek tek kırılmıştır; saksısında çiçekleri,
kaburgalarında kalbi uzunca bir süre direnmiştir ama… Sonunda kadın erkeğin
haberi (çoğunlukla) olmadan gitmiştir.
Erkekse bu direnişi görmemiştir. Kadınıdır, çiçeğidir,
onundur oradaki. Hep çiçek açmıştır ama bir gün bile nasıl diye sormamıştır. Bu
değirmenin suyu nereden gelir hiç merak etmemiştir ya da belki göreceği
sevgiden korkmuştur. Olmuştur nihayetinde böyle şeyler. Trip deyip çekilmeyen
fazladan suratsızlıklar iki çift tatlı sözü beklerken çok seven erkeğin kalbi
oracıkta mıhlanmıştır da diyememiştir iki çift sözü. Olmuştur. Ve en kötüsü de
gitme diyememiştir kadınına deli gibi severken. Tüm dünyayı ayakları altında
ezerken kadını için gururunu ezememiştir.
Evet, hikâyede kadın gitmiştir, direnmiştir, güçlenmiştir,
erkek pespaye… Kadını gitmiştir, annesinden sonra pantolonunu ütüleyen,
yemeğini yapan, evine, işine, eşine yetebilen o şahane yaratık yoktur. Çok
sorun değildir belki de. Ama artık pantolonlar çift çizgi, sofralar tek çeşit,
baharatsız yemekle dolmuştur çoğunlukla. Çorap tekleri kayıptır, çift çorabın
burnuysa yırtık. Banyoda yedek macun bulunamamıştır. Çünkü o güne kadar bunları
hep kadın yapmıştır. Uçup gittiğindeyse erkek kuşun kanadı kırılmıştır.
Şimdi tüm bunların aksine bir şey söyleyeyim size.
Bu anlattıklarımın hepsi insan: Kadını da erkeği de… İnsan
denen hata yapamaz mı, yapar. Ama bunun boyutlarında muhtemelen hem fikirizdir.
Asıl mesele bu işte.
Kadının da erkeğinde kalp varlığı. Acıya tahammül, aşka
duyulan açlık…
Mesele bu…
Mesele aşk denen yerde hep bir tarafın diğerini daha çok
sevmesi, diğerininse yetişememesi. Bedenlerin birbirini tamamlaması gerekirken,
çoğu çoğu kalplerden birinin diğerine bir beden büyük gelmesi meselesi bu…
Sabır meselesi…
Kalplerin beden kadar büyümesini bekleme, kadını sevmenin
ötesine gitme meselesi… Çoğunlukla anladığını uygulama ya da uygulayamama
meselesi…
Hemcinslerim karşı cinslerim, mesele uzun… Ben şimdi ne
desem boş…
Ümidim teknoloji!
Bu mesele psikolojinin empatisiyle olacak iş değil.
Teknoloji ne zaman ki bir erkeğe kadın gözlüğünü tüm ayrıntılarıyla yapar,
kadına da erkek gözlüğünü, işte belki o zaman kötülüğü görülür, iyiliği
yaşanır.
Yani ispat yapmak gerekirse kurulan denklem yanlış. Asıl
denklem şöyle;
KADIN÷ERKEK = AŞK ve AŞK=1
[1]
Temelkuran, Ece(2013), “Düğümlere Üfleyen Kadınlar”, Everest, 244.sy.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder