HAZİRAN 2013
Az önce eylemin yapıldığı alandan geldim ve ne yazık ki hala olayı anlamayan, bunu 3-5 kişinin sapkınlığıyla saptırmaya uğraşanlar var.
Eskişehir'de yaşıyorum ve birkaç gün önce gördüklerime, her geçen gün duyduklarıma inanamıyorum.
Bugün (4 Haziran) elime boş biber gazı kovanını aldım. Günlerdir balkonda tutulmasına rağmen leş gibi kokuyordu. Üzerini okudum. Yazanlar garipti. Çünkü bunu atanlar eğer ki okuma-yazma biliyorlarsa anlamamalarının imkanının olmayacağı gerçeğiyle yüzleştim.
Açık hava kullanımı için üretilmiştir. Doğrudan insan üzerine atılmamalıdır.
Peki, ama sanal medya da gördüğüm görüntüler neyin nesi?
Eğer okuma biliyorlarsa ve bu tür tehlikeli gazları vs. nasıl kullanacakları eğitimini aldılarsa... Bu cümlenin devamını herkes biliyor ama doldurmak için herkes kendi kelimelerini kullanmakta ÖZGÜR!
ESKİŞEHİR ÇAPULCU KAYNIYOR!
Dedim ya, Eskişehir'de yaşıyorum. 3 Haziran'da cadde ortasında TOMA'yla portakal gazı sıkıldı, tazyikli su sıkıldı, biber gazları leblebi gibi üzerimize fırlatıldı bu güzel şehirde... Oysa ben halktım. Tek yaptığım gösteri ve toplanma hakkımı kullanmaktı. Aşırı gösteri sergileyip, kamu malına zarar verenler vardı, evet, ama benim ve benim gibi olanların yani çoğunluğun suçu neydi?
Orada bulunmak!
NEDEN MEYDANLARDAYIZ?
Bakınız Anayasa'mız ne diyor:
T.C. 1982 ANAYASASI'nın İkinci Bölümü olan Kişinin Hakları ve Ödevleri kısmında bulunan 34. Madde'de;
Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.
Bu hakkın kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.
İbaresi bulunmaktadır.
Şimdi herkes eylem biçimlerinin yanlış olduğunu düşünebilir. Ama sizi olayın en başına davet ediyorum. Sessizce Gezi Parkında kitabını okuyup eylem yapan topluluğa gece saatlerinde tazyikli su sıkmak, çadırları ateşe vermek, toplumu galeyana getirmek kimin suçudur?
Anayasal hakkını arayan halka uygulanmış olan bu olay aynı halkın hakkını tecavüz değil midir? Kamu düzenini sağlaması gereken polis benim gözlerimin önünde TOMA'daki suya biber gazı ya da benzeri bir maddeyi karıştırarak evlerinin balkonunda eylemi takip eden halka su sıkmıştır.
Yapılan açıklamalara göre biber gazında bulunan kimyasalı kimyagerler laboratuvarda özel giysilerle böcek ilacı yapımında kullanmaktadırlar ve bu gazın tıpkı nükleer gibi gelecek nesillerde etkilerinin görülmesinin söz konusu olabileceği tartışılıyor.
Anlamadığım burada genel sağlığı ve düzeni bozan kim peki? Gerçekten "HALK" mı?
Gözlerimin önünden tazyikli su nedeniyle baygınlık geçirmiş ve ambulansın girememesi nedeniyle tıp öğrencilerinin kollarında taşınan bir genç kız geçti, Ankara'da, İstanbul'da arabayla insanlar ezildi, kan kaybından öldüğü söylenenler, ağır yaralı hayat mücadelesi verenler var. Hatay'da bir genç başına aldığı darbeler nedeniyle öldürüldü. İyi ama dövüş sporlarında bile başı hedef almak yasaktır. Bunun için uzaklaştırma, maç cezası vs. verilir. Biz neden bu polisi uzaklaştıramıyoruz. Esnafa sığınan eylemciler biber gazı atılarak dükkanlara kapatıldılar. Yetmedi tıbbi müdahalelerin yapıldığı dernek binalarına da biber gazı atıldı.
Bunun kamu düzenini korumak olduğunu kim söyleyebilir?
Dahası da var!
Halkı koruması gerekenler adeta güçlerini deniyor, bilfiil halkla savaşıyorlar. Yönetim tehditler savuruyor, milyonları 3-5 çapulcu olarak nitelendiriyor. Milyonlar zorla evde tutuluyor... İç problemle değil dış gezilerle ilgileniliyor. Hiç bir şey yokmuş gibi davranılıyor, yapılan hatalara göz yumuluyor.
En azından şimdilik!
Sosyal medya da söylenenlerle birlikte, sağduyuyla etrafımıza baktığımızda ve akılcıl yolla düşündüğümüzde olayları anlamamak imkansız.
Yıllardır bu halkın işine çok fazla karışıldı.
Kadının saçından, başından tutunda, karnındaki bebeği doğurup doğurmayacağına, çocuk sayısına, etek boyundan dudağına sürdüğü ruja, saç rengine, 4-5 yaşındaki çocuğun oyun hakkına, zorunlu eğitime, önü alınamamış nedenlerin sonucunda üniversiteye hazırlanan gençlerin hayallerine, sınavlarda ortaya çıkan şaibelerle giydiği kıyafetten evinin anahtarına, kulağındaki küpeye kafasındaki tel tokaya, alkol alma zamanına, yediklerimizdeki GDO'yla, ihraç etle, domatesle genlerimize, cinsiyetlerimize; tercihlerimize, heykellerimize, sanatımıza, HES projeleriyle, Nükleer Santrallerle havamıza, suyumuza, yaylamıza, denizimize, taşımıza, toprağımıza... derken son noktada gezeceğimiz parka ve gölgesinde oturduğumuz ağaca...
Halkın bugüne kadar söylemediği, Gülse Birsel'in yazdığı ve benim de teyit ettiğim bir şey:
EEEE YETTİ BEE !!!
Portakal ve biber pazardaki tezgahta, dalında ağaçta, bostanda güzel! Havadaki gazda ya da patlamış kovanda değil. İyisi mi Portakal orada kalsın, bizlerde insanca yaşanacak güzel günlerde...
kalemine sağlık canım benim
YanıtlaSil