15.04.2014
Şimdi oturdum bir köşeye ve sen bilmeden senin içindeki kendimi sorguluyorum...
Sorsam, anlatırsın belki...
Ama yine de sen sus!
Anlatma...
Ya da istersen daha sonra anlat.
Ama şimdi ben anlatacağım...
Düşünüyorum:
Çayında bir kesme şeker miyim diye.
Henüz yeni atılmış, ama eriyen ama karışan...
Acaba yanlışlıkla mı atıldım diyen bir kesme şeker...
Dibinde kalıp hiç karışmayan ya da
Bir büyük harp ile çıkarılmaya çalışılan
Her kaşık darbesinde bir parçası daha yok olan...
Sonra...
Belki de
Belki de diyorum.
O çayın demiyimdir.
O mis kokulu çay özünün hafif acımsı tadı benimdir.
Ya da o çaydaki sıcak suyumdur.
Belki de her şeyiyle çayın ta kendisiyimdir:
Sıcak ve taze...
Kim bilebilir ki senden başka...
Benimki de laf işte.
Belki de ince belli çay bardağıyım elinde.
Ya da üzerinde soğumuş bir yudum çay olan alelade bir çay tabağı.
Belki de çayın yanında mis kokulu sımsıcak, gevrek bir simidim.
Taze simitte ne güzel yenir bir lokmada...
Şimdi sen benim hangisi olduğumu düşüneceksin:
Şekerin mi, çayın mı yoksa simidin mi?
Oysa ben düşünüyorum da...
Hiçbiri olmak istemezdim.
O sımsıcak ince belli bardakta tazecik çayı karşılıklı yudumlamak,
Gevrek ve mis kokulu simidi bölüşmek varken...
Ben...
Ben, hiçbiri olmak istemezdim!