Soğuk bir sonbahar günü, erkekler, geçirmişler rugan ayakkabılarının üzerlerine renk renk takımlarını, takmışlar kravatlarını, olmuşlar traşlarını sinekkaydı ve hazırlar. Kadınlar, onlarda sürmüşler sürüştürmüşler, takmış takıştırmışlar, ama öyle ama böyle yakıştırmışlar ve beklemekteler topukları üzerlerinde kutlamanın başlamasını. Balonlar kapıya asılmış, hemen yanında da aslan gibi bir delikanlının sünnet düğününü cümle âleme duyuran bir afiş. Onunda yanında bir musalla taşı! Evet evet, doğru okudunuz, musalla taşı.
Düğün camide çünkü.
Tanrı’nın
olduğu dile gelmiş evin kapıları bu kez bir çocuğun unutulmaz sünnet düğünü için
açılmış. Şaşırmadım. Aksine neden olmasın, olamasın diye düşündüm. Ticari
boyutunu bilmem ama küçüklüğümden beri empoze edilen kilise törenlerinin
olagelmişliği yanında bunun da çok abesk bir yanı olmasa gerek. Onlar yapar da
biz yapamaz mıyız yani?
Tabii
insan ticari boyutu, parayı, sistemi düşününce, biraz işkilleniyor. Tanrı’nın
evine girip hırsızlık yapılan bir ülkede, kilit vurulmuş o ev parayla açılmışsa
–olasılık tabii bunlar- işte ben o zaman bu ne biçim iş arkadaş derim.
Kendi
istek ve arzumla olmamakla birlikte geçtiğimiz hafta türbe ziyaretinde
bulundum. Yanımda bulunan bir kadınla dini ve de ulvi konuşmalarımız esnasın da
yine tutamadım dilimi. Her şey iyi, hoş, güzel de din, iman deyip Allah
kelamını parayla satanlar size de tuhaf gelmiyor mu? Elbet o da okunmalı, lakin
tüm dinlerin kabul edildiği dine mensup olanlar neden İncil veya Tevrat okumaktan
çekinir? Nereden Tevrat bulabilirim, dediğimde illaki Yahudi mi olmam gerekir?
Öyle
ki iki mezar tasviri arasında uhrevi ve de dünyevi düşüncelerime gömülmüşken
bir teyzenin beni dua dinlemeye davet etmesiyle başlayan sohbetimiz
düşündürücü?!
Önce
biraz dua… Kadın sesinin ahengiyle makamından okunan Arapça Yasin eşliğinde ne
hissedeceğimi düşünürken birden susan kadın: Ahh kızııımm ben çok günahkâr bir
insanım diye lafa giriyor. Öylesine içten ve kalpten söylüyor ki ne
düşüneceğimi bilemiyorum. İnsanın aklına acaba bir takım konularda tövbe
etmişte etkisinde mi fikri geliyor önce ve sonra tüm şaşkınlığımla soruyorum; Hayırdır
teyze neden öyle dedin?
-Ahh kızım ahh benim çocuklarımın hiçbiri namaz kılmıyor,
ben çok kötü bir anneyim, diyor.
-Olur mu öyle şey teyze, herkesin inancı kendine, sen eminim ki her iki yolu da anlatmışsındır. Günahsa da onların günahı, üzülme diyebiliyorum sadece.
-Teyzem duaya devam ediyor: Bismillahirahmanirrahim Allah’ım sen bizi bağışla, hatalıysak affet ve yine Arapça ezgiler...
Bir süre sonra tekrar aynı ver yansınla günahkâr olduğunu itiraf ediyor teyzem:
Hayırdır diyorum, bu seferki cevabı merak etmeden.
-Hafızın oğlu diye evlendim ben ama yook benim bey de namazında niyazında değil. Ahh Ahh çok üzülüyorum ben, diyor.
Cevap mı? Cevap veremiyorum tabii. Hık mık derken başlıyoruz af dilemeye, temizlenmeye ve dualarımıza.
Neden sonra yine aynı iç çekiş ve yine günahların itirafı… Sebep mi?
- Ben eenn güzel dualarımı üniversiteden mezun olduğumda ettim. Heerr gün! Her dakika?! İki yıl sonra atandım, evlendim, hiç namaz kılamaz oldum. Ahh Ahh çok günaha girdim çoook.
-Olur mu öyle şey teyze, herkesin inancı kendine, sen eminim ki her iki yolu da anlatmışsındır. Günahsa da onların günahı, üzülme diyebiliyorum sadece.
-Teyzem duaya devam ediyor: Bismillahirahmanirrahim Allah’ım sen bizi bağışla, hatalıysak affet ve yine Arapça ezgiler...
Bir süre sonra tekrar aynı ver yansınla günahkâr olduğunu itiraf ediyor teyzem:
Hayırdır diyorum, bu seferki cevabı merak etmeden.
-Hafızın oğlu diye evlendim ben ama yook benim bey de namazında niyazında değil. Ahh Ahh çok üzülüyorum ben, diyor.
Cevap mı? Cevap veremiyorum tabii. Hık mık derken başlıyoruz af dilemeye, temizlenmeye ve dualarımıza.
Neden sonra yine aynı iç çekiş ve yine günahların itirafı… Sebep mi?
- Ben eenn güzel dualarımı üniversiteden mezun olduğumda ettim. Heerr gün! Her dakika?! İki yıl sonra atandım, evlendim, hiç namaz kılamaz oldum. Ahh Ahh çok günaha girdim çoook.
O an, evet teyzecim, sen çok günahkârsın demek geldi içimden
ama…
-Olur mu öyle şey teyze, yaşamak için maalesef ki dünyevi olarak da çalışmamız gerekiyor, asıl olan sizin niyetiniz. Allah affeder.
-inşallah inşallah, sen affet Allah’ım, sana sığındık, bismillah bismillah ve kapanış…
-Olur mu öyle şey teyze, yaşamak için maalesef ki dünyevi olarak da çalışmamız gerekiyor, asıl olan sizin niyetiniz. Allah affeder.
-inşallah inşallah, sen affet Allah’ım, sana sığındık, bismillah bismillah ve kapanış…
Herkesin inancı kendine tabii, benim derdim insanların inançlarıyla
sömürülüyor olması, gerek maddi gerekse manevi. Lakin öylesi korkutulmuşuz ki,
Allah bizi çarpar, melekler günah yazar, iki yakamız bir araya gelmez. Kimi
zaman öyle de olur. Ama bu denli korkular içinde yaşayacağımıza yaptığımız ve
yapabileceğimiz tüm iyilikleri düşünebilsek mesela. Din için, Allah için değil
de gerekli olduğu için, kendimiz için iyilik yapsak. BİN BONCUKLU! tespih
–tövbe hayatımda ilk kez duydum- çekeceğimize bir dua yanında bin iyilik yapsak
mesela! Neyse…
Devam
eden türbe ziyaretlerim esnasında bir başka dikkatimi çeken konu şuydu; Kapalı
türbenin dışında dualar eşliğinde duvarı öpüp başına koyan bir kadın! Duvar,
sadece basit bir duvar! İnsan eliyle inşa edilmiş, kumu karılmış, sıvası
yapılmış bir duvar. Öpüp başa koymakta ne? Nasıl bir inanç bu? Evet,
anlayamadığım için damgalanabilirim, ama… Her neyse gerisini sorguya çekmek
size kalsın.
Tüm
bu düşüncelere, ilginç olaylara ve gözlemlerime ek olarak, o iki sembolik
mezarın arasına oturduğum kısacık zamanda şunu da fark etmiştim: Kadınlar. Dua
eden ve Tanrı’ya yalvararak medet umanlar hep biz kadınlardık. Türbe
duvarlarına yazılmış kavuşma istekleri, sevgiyi beklerken sabrın arzusu ve
mutlu sonlar için dökülen dualar dudaklardan… Evladı iyi olsun, ocağı huzur ile
tütsün, kötülükler, belalar hep uzak olsun diye tüm güçleriyle okunan duaların
ciğerden değil kalpten gelen üfürükleri… Nefeslere sığdırılmış efsunlar, kapalı
gözler, göğe açılmış eller…
Haklılar!
Sokakta yürürken aç kurtlar misali bakan erkeklerden korkmakta ve onların uzak
durmaları için efsunlara sarılmakta haklılar! Kalbini, ruhunu ve hatta bedenini
tüm kalbiyle sunduktan sonra sevgilerinin paramparça edilmesinden korkmakta
haklılar! Sevip kavuşamamaktan korkmaktalar, çünkü sevdiklerini söylerlerse
basit bir kız damgası yerler ve onlar bundan da korkarlar!
Kadınlar
korkarlar, ama yine de insanın en büyük düşmanına, umuda sarılırlar…