Dün gibi anımsıyorum; oyunun en
güzel yerinde topumuzun yorulup araba altlarına, komşu evlerin damlarına
saklandığı günleri.
Kan ter içinde, sırf bizimle
yeniden oynasınlar, oyunumuza gelsinler diye üstümüz başımız çamur içinde araba
altlarında debelenişimiz…
Çoğunun fıs diye sönüverişi…
Katil arabalara suç buluşumuz,
Daracık sokaklara koca hayalleri sığdırışımız,
Avaz avaz bağrışımız…
Ve annemin ismimi anışı.
Ne kadar da güzeldi anılarım; bir
kahve dükkânının kenar süsü olan o kırmızı çaydanlığın içinde!
Ne çoktu, yoğurt kaplarında
çiçekler.
Ne güzeldi benim yaralı bereli
dizlerim.
Çırpı bacaklarımla nasılda
ebelenmezdim!
Büyüklerin koca yalanlarına inat
ne kadarda temizdi bizim minicik bedenlerimizi perde arkalarına saklayıp ayaklarımızı
unutuşumuz. Ayaklarımızın bizi ele verişleri…
Bir anda çizgi filmimden
heyecanla ayrılıp sokaklara koşuvermeyi ne çok isterdim şimdi…
Çağırmaz ki kimse beni artık;
gel, oynayalım, diye.
Büyüdük artık, yakışmaz bize!
Hem komşu teyzelerde yok artık
evde.
Ton ton amca gitti ebediyete…
Zaten 90’lar geçeli de epey oldu.
Sokaklar, oyuncaklar…
İnanmazsın ama arabalar bile
değişti: Artık topları öldürmüyorlar.
Çünkü artık top oynamıyor
çocuklar!