7 Ağustos 2017 Pazartesi

Dirseklerimde Yaralarım, Çürük Çarık Ayaklarım Ve Ölesiye Mutluluklarım


Dün gibi anımsıyorum; oyunun en güzel yerinde topumuzun yorulup araba altlarına, komşu evlerin damlarına saklandığı günleri.

Kan ter içinde, sırf bizimle yeniden oynasınlar, oyunumuza gelsinler diye üstümüz başımız çamur içinde araba altlarında debelenişimiz…

Çoğunun fıs diye sönüverişi…
Katil arabalara suç buluşumuz,
 Daracık sokaklara koca hayalleri sığdırışımız,
Avaz avaz bağrışımız…

Ve annemin ismimi anışı.

Ne kadar da güzeldi anılarım; bir kahve dükkânının kenar süsü olan o kırmızı çaydanlığın içinde!
Ne çoktu, yoğurt kaplarında çiçekler.
Ne güzeldi benim yaralı bereli dizlerim.
Çırpı bacaklarımla nasılda ebelenmezdim!

Büyüklerin koca yalanlarına inat ne kadarda temizdi bizim minicik bedenlerimizi perde arkalarına saklayıp ayaklarımızı unutuşumuz. Ayaklarımızın bizi ele verişleri…

Bir anda çizgi filmimden heyecanla ayrılıp sokaklara koşuvermeyi ne çok isterdim şimdi…

Çağırmaz ki kimse beni artık; gel, oynayalım, diye.
Büyüdük artık, yakışmaz bize!
Hem komşu teyzelerde yok artık evde.
Ton ton amca gitti ebediyete…

Zaten 90’lar geçeli de epey oldu.
Sokaklar, oyuncaklar…
İnanmazsın ama arabalar bile değişti: Artık topları öldürmüyorlar.

Çünkü artık top oynamıyor çocuklar!