Tabu, insan davranışlarının belli alanlarda, belli normlarla
ilişkili, kutsal veya dokunulmaz olarak addedilen oldukça güçlü “sosyal”
yasaklardır. Sigmund Freud’un tabular üzerine yapmış olduğu bilimsel analizine
bakacak olursak; bu tür yasaklara karşı güçlü bilinçaltı güdüleriyle hareket
ettiğimiz kanıtlanmıştır.
Bu noktadan bakıldığında da bilinci yerinde her bir birey
için bunların toplumsal ön yargılar olduğunu söylemek mümkün. Fakat sorun şu ki
bunlardan kurtulmak, söylemek kadar kolay değil.
İlk bakışta insan zihnin de sınırları, duvarları ve ötesinde
benliğimize ait özgürlükleri yok edici bir güç resmi çizse de, temel de “TABU” olarak adlandırdığımız şeyler bizlere
dayatılan ya da bizlerin evrimleştirdiğimiz kurallarımızdan fazlası değildir.
Ama aynı insan sahip olduğu ego(ben) duygusuyla sadece bir
başkası istediği için bu kurallarından taviz vermeyi benlikteki kırılma olarak
görüyor ve kuralcı kimliği nedeniyle etiketleniyor.
Oysa bugün biz fark etmeden bilinçaltımızın küçük
oyunlarıyla görünmez tabuları kırdığımızı sanırken bir başka tabuyu örüyoruz:
Ben böyle olmayacağım!
İşte yeni bir tabu!
Ve aslında tabularımızın olduğunu söyleyenler kendi
tabularının misyonerliklerini yaptıklarının farkında değiller.
“Çok fazla Tabun var, bunları aşmalısın.”
“Tabuların, önünü görmeni engelliyor. Kendine bunu yapma!”
Bu söylemler temelinde kendine benzeyen kişi ya da kişilerin
Tabu olarak adlandırılan ve öteki olarak adlandırılacak bireyin egosunu
görmezden gelerek kendi normlarında yeni bir birey inşasıdır.
Tabular, ileri bir noktadan bakıldığında ideaların ortaya
koyduğu bir tablodur.
“İnancım buysa böyle yaşamalıyım.”
“A sisteminin uşağı olmayacağım.”
“Falancayı çok yobaz buldum.”
“Aynı cins kol kola girince hiç hoş görünmüyorlar, farkında
değiller mi? ”
Bakınız bu söylemler alt anlamlarında ciddi Tabuların da
varlığına ışık tutuyor. Başkalarının hayatını yargılarken ki kimse kimseyi
yargılayabilecek kadar temiz bir vicdana sahip değil, kendi egolarımızın
ötesine gidemiyor ve bu tabuları buldozerlerimizle yıkmaya çalışıyoruz.
İnsanları kendi bilinçaltımızda tabu dediğimiz şeyler
yüzünden yobaz, faşist, diktatör, kezban, kro, apaçi ve benzer şekillerde etiketliyor
ve ona göre davranıyoruz.
İnsanlara kendimizi anlatmaktansa kendi idealarımızı dikta
ederek aslında biz diktatör olmuyor muyuz?