Yine bir Anka’nın külleri misali yanıyorum, anne. Yakıyorlar
küllerimi, yine doğuyorum.
Anarşistim…
Farklıyım…
Cinsiyetini görmezden gelen, cennetin, cehennemin arasında
kalmış bir zavallıyım…
Kendi doğrularında, kendi yolunda, yapayalnız bir bedende
milyonlarca deliden biriyim.
Farklıyım.
Farklılığımla varım!
Ne kadar kaçmaya çalışsam da olmuyor. Bundan asla
kaçamayacağımı biliyorum. Hayatta karşıma çıkan herkes böyle olduğumu
yineliyor. Ben hep böyleydim zaten: FARKLI!
Okul hayatımın daha en başlarında yaşadığım o sancılı
süreçte bundandı.
Olmadı, yine yapamadım.
Öğütlere uyamadım.
Duygularımda mantığımı, mantığımda duygularımı aramadım.
Saçmalamam gerekti, acıtmam gerekti kendimi ve bunu yaptım.
Anarşistim.
İçimde yaşıma inat büyümeye karşı çıkan bir çocuk var.
Kokuşmuşlara, kocamışlara inat eden bir çocuk. Hayır, bu böyle, böyle olmalı diyen bir çocuk.
Yorulmaktan usanmayan, düştükçe yaralarına gülücükler çizen bir çocuk.
Bunu soğuk betonda oturan o sokak çocuğunun peşinden
ciğerlerim yana yana koşarken anladım.
Oysa sadece çantamda taşımak için bir mendil aldım.
Neden bunu yapıyor ki şimdi, hepsi aynı, dedirten bir açıklama yaptı: Eve gideceğim, otobüs param yok, onun için satıyorum abla. Mendilimi aldım ve birkaç adım attıktan sonra merak ettiğim bir soru için döndüm. Ama yoktu.
Kaşla göz arasında kaybolmuştu.
Neden bunu yapıyor ki şimdi, hepsi aynı, dedirten bir açıklama yaptı: Eve gideceğim, otobüs param yok, onun için satıyorum abla. Mendilimi aldım ve birkaç adım attıktan sonra merak ettiğim bir soru için döndüm. Ama yoktu.
Kaşla göz arasında kaybolmuştu.
Koştum.
Meraklı gözlere
aldırmadan koştum. Sordum en yakın otobüs durağını, bilmiyordu tekelci. Ne
biçim adamsın diyemeden, kızamadan koştum. Bildiğim en yakın durağa koştum.
Bulamadım. Soramadım da; bu dünyada en çok neyin değişmesini isterdin, diye.
Ah kıvırcık saçlı güzel yüzlü çocuk, adını bile soramadım ki sana.
Ah kıvırcık saçlı güzel yüzlü çocuk, adını bile soramadım ki sana.
Ah bu bıkkınlığım…
Ah bu yorulmuşluğum...
Ah bu yorulmuşluğum...
Her yorulduğumda yaptığım gibi dalmıştım oysaki denize.
Ayaklarım götürmüştü beni o masmavi köpük köpük denizin kıyısına. Yine
dalgalarıyla sarmıştı bedenimi ve yine karışmıştı gözyaşlarım sularına. Olur muydu her deniz böyle. Olurdu. Deniz bambaşka bir duyguydu. Ama denizsiz
memlekette denize dalıp çıkınca böyle olmamalıydım. Daha erken açabilmeliydim
sana gözlerimi.
O kıvırcık saçlarını okşayacak gücüm olmalıydı.
Keşke o kısacık an şimdi yaşansaydı be çocuk.
Keşke o kısacık an şimdi yaşansaydı be çocuk.
Adını soramadım, sorumu da...
Ama senin adın umut olsun çocuk…
Senden, benden vaz’geçtiğini söyleyenlere inat, senin adın
umut olsun!