Bölük pörçük anılarımda annemin beni elimden tutup tiyatroya götürdüğünü hayal meyal anımsıyorum. Çocuk rüyalarımda uçsuz bucaksız bir denizi yararak Nuh'un gemisinde pek çok karakterin gelişini, hiç tanımadığım hayatların kulaklarımda uğuldayan seslerini, şimdi daha iyi görüp duyabiliyorum.
Küçüktüm ve kocamandı dünya hayallerimde...
Benimdi, dünyamdı, pek çok insan, pek çok hikaye vardı...
Benimdi, dünyamdı, pek çok insan, pek çok hikaye vardı...
Ama neden sonra; ben büyüdüm, dünyamsa küçüldü ve hayallerimle birlikte kırıldı gönlüm.
Oynayamasam da pek çok oyun izledim, daha da güzeli tamir ettim kırılan hayallerimle birlikte gönlümü.
Oynayamasam da pek çok oyun izledim, daha da güzeli tamir ettim kırılan hayallerimle birlikte gönlümü.
Yıllar geçti, üniversiteye gittim, tekrar sahneye çıktım, oynadım, izledim, alkışlandım, alkışladım... Ama kendi içimde gönül borcum olan Eskişehir'deki oyunları takip etmekten hiç vazgeçmedim, izleyemesem bile...
Not düştüm gitmem gerekenlere...
Gözü Kara Alaturka, Kaç Baba Kaç, Keşanlı Ali Destanı ve Palto...
Döndüğümde artık hiçbiri oynanmıyordu sahnelerde.
Yeni oyunlar geliyordu ve ben hayıflanıyordum izleyemediklerime.
Yeni oyunlar geliyordu ve ben hayıflanıyordum izleyemediklerime.
Çok geçmeden Eskişehir yine uslanmaz bir çocuk misali ceplerinde taşıdığı o sihirli dünyayla gönlümün parçalarını toplamaya başladı. 1 yıl boyunca beklemiş olduğum Sidikli Kasabası'nı, 2 yıl bekleyip de umudu kestiğim ve en önden izleyebildiğim Hüzzam'ı ve izleyemesem de oyuncusuyla artık bir merhabam olan Palto'nun sıcaklığını sundu bana...
Bu memlekette onca şey yaşansa bile gördüğüm her güler yüzde, güzel yürekli insanların, fikir Robin Hood'larının hâlâ var olduğunu ve savaşıyor olduklarını görebilmek beni teselli ediyor.
Oysa, ben küçük şeylerden mutluluk oyunlarımı halen daha sürdürürken sadece 2 gün önce aynı gülen yüzlerin de benim gibi ağlayamadıklarını gördüm.
Sistemin adeta bir böcek ilacı gibi üzerimize sıkılmışlığı, anadan üryan pespayeliği,seviyesizliği…
Haksızlığın oyunuydu yine sahnedeki…
İklimi, coğrafyası, milliyeti... Her bir haltı farklı olan bir insanın yaşadıkları bizim yaşadıklarımızdan hiçte farklı değildi.
İklimi, coğrafyası, milliyeti... Her bir haltı farklı olan bir insanın yaşadıkları bizim yaşadıklarımızdan hiçte farklı değildi.
Ve her zaman olduğu gibi tüm o kalabalık sadece izliyordu olup bitenleri.
Başka ne yapılabilirdi ki?!
Zaten onca insanın arasında hep bir kaç deli değil miydi bir şeyler yapmaya çalışan?
Başka ne yapılabilirdi ki?!
Zaten onca insanın arasında hep bir kaç deli değil miydi bir şeyler yapmaya çalışan?
Oyun bittiğinde bedeninden büyük kalbinin varlığına inanmak istediğim yepyeni bir insana daveti için teşekkür edebildim mi, hatırlayamıyorum, ama anlayan için iyi ve anlamlı bir oyun olduğunu söyleyebildim sanırım.
Yol boyu içime işleyen soğuğun havadan değil de cahil olamayışımdan olduğunu anladığımdaysa dudaklarımdan dökülen bir kaç parça sözden daha fazlası olmadı:
Artık çok geç!
Artık cahil olabilmek içinde, mutlu olabilmek içinde çok geç…
Belki de bunun için anneme kızmalı ya da şükranlarımı sunmalıyım. Bilemiyorum.
Artık çok geç!
Artık cahil olabilmek içinde, mutlu olabilmek içinde çok geç…
Belki de bunun için anneme kızmalı ya da şükranlarımı sunmalıyım. Bilemiyorum.
Sanal bir dünyadan gelen küçücük bir bilet, küçücük bir mutluluk ve yine aynı küçük biletin suratımın orta yerine indirdiği bu kocaman şaplak. Oysa kimileri için önemsiz, küçük ayrıntılar bazıları için nasıl da önemli şeylere dönüşüyorlar…
Salonun karanlığında havada asılı kalan üç beş kelimeden arda kalan ben ise şimdi daha da mutsuzum.
Oyundan mı?
Hayır!
Beni asıl mutsuz eden şey anadan üryan haliyle karşıma çıkan gerçekler...
Dar olan hiçbir şeyle yaşanmayan şu koca dünyada;
Dar bakışlar, dar kafalar, dar zihniyetler...
'MUTLU' yaşayabilmenin adresleri…
'MUTLU' yaşayabilmenin adresleri…
İster kabul et, istersen etme...
Yine de aramızda kalsın, bu yazıyı sabredip buraya kadar okuduysan:
Zaten çoktan mutsuzluğun kapısını aralamışsındır, ya saman kokulu bir kitapla ya şairi mimli şiirlerle veyahut sonradan yasaklanmış bir tiyatro oyunuyla... Belkide bir sazla, sözle.
Hiç farketmez.
Hiç farketmez.
Ama geçmiş olsun ve yeniden hoş geldin: Umudu aradığın karanlık dünyaya…
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder