24 Nisan 2016 Pazar

Güney Kore Yolculuğu, Başlasııın!



06 Kasım 2015                                     

                        
Elimde biletim, sırtımda çantam.
Kıskanır cımbızı, aynası olan :)


Pek çok insana göre normal bir durum ama bana göre değil :)
Hayatımda ikinci kez uçak yolculuğu yapacağım.
İlkinde de yalnızdım. Şimdi de kimse yok yanımda.
İyi cesaretmiş benimki, öyle diyorlar.
Tek başıma uçağa binip yurt dışına gidiyormuşum.
İlkinde de öyle olmuştu.
Yurt dışına gitmiştim.

Bilmem cesaret işimi.
Belki öyledir.
Ama bildiğim bir şey varsa ölesiye heyecanlı bir iş.
Meraktan, heyecandan ve daha nice karmaşık duygudan ölebilirim.

Hep hayalini kurduğum şey gerçekleşiyor, gidiyorum.
Tıpkı Küçük Kara Balık'ın düşlediği diğer denizleri keşfetmeye gider gibi.
Bambaşka bir coğrafya, bambaşka bir dil, bambaşka bir kültür.
Güney Kore...

Uçaktaki tek Türk benim!
Sağım, solum, önüm, arkam.
Dilimi bilen kimse yok.

Allah'ım bu nasıl bir heyecan?

Uzun yol: 12 saat!
Ye, iç, yat, kalk, film izle, müzik dinle...
Geçmiyor zaman.

Nihayet!
Uçak inişe geçti, görebiliyorum.
Burası Güney Kore!

Yüzümde tebessümle karışık bir korku.
Eee... nereden bineceğim ben şimdi otobüse?
Gideceğim yeri bulur muyum?
Ya kaybolursam!
Dillerini de pek iyi bilmiyorum.
Acaba İngilizceleri nasıl?

Ve uçağa binmeden tanıştığım o kadın!
Koreli!
Konuşmuyoruz ama bana işaret ediyor; şu taraftan bineceksin.

Hava limanından şehre giden otobüse biniyorum.
Hemen hemen bütün turistler birbirimize bakıyoruz.
Ne kadar gideceğiz, şu durak neresi?
Siz okuyabiliyor musunuz alfabelerini?
Nerede ineceğiz biz?

İyi ki diyorum, iyi ki gitmişim Korece kursuna.
Hiç değilse alfabelerini okuyabiliyorum.
Ama dahası gerek.

Neyse efendim, buluyorum ve iniyorum, doğru durakta.
Bir süre sonra arkadaşım geliyor ve gidiyoruz serüvenimin başlayacağı "guest house"a.
Türkçesi misafirhane!
Ama böyle deyince daha havalı oluyor:)

Bir başka dünya, bir başka gezegen.
Kimseyi tanımıyorum, anlamıyorum.
Yol bilmem, iz bilmem.

Tanıdık bir şeyler arıyorum ama, yok.
Kim bilir?
Olur belki bir süre sonra...

23 Nisan 2016 Cumartesi

Bir Çocuk Gülerse Dünya Değişir.


Şahsen öyle her şarkıyı, her müziği sevmem.
Neden, demeyin. Sevmem işte. Eşref saatim vardır, geldi mi dinlerim. Açar dinlerim, gider dinlerim. Ama hep dinlemem.
Öyle yürürken falan dinlemem mesela.
İnsanları dinlerim.
Kuşları dinlerim.
Rüzgarı dinlerim.
Bulurum bir çocuk gülüşü, işte ben en çok onu dinlerim.
Hiç sıkılmadan.
Bana kalırsa dünyanın en güzel şeyi onların gülüşü.
En mutsuz anlarımda, bir çocuğun gülüşünü düşlerim.
O içten, o tertemiz gülüşlerini düşlerim çocukların.
Ve sonra o gülüşler beni öyle bir yere götürür ki bir bakmışım gözlerim dolmuş, boğazımda bir şeyler düğüm düğüm olmuş.
Çok şey söylenmez o anlarda. Hani istenir, ama olmaz. Söyleyemezsiniz. 
Söylemeyin de zaten. O an, öyle güzel. O çocuğun gülüşüyle.
İşte o, öyle bir şarkı ki…

Evet, ben en çok onları dinlemeyi seviyorum.
Çok seviyorum.
Her çocuğu gıdıklamak istiyorum mesele…
Bencilce belki ama o güzel gülüşlerini duyabilmek için.
Hepsi, öyle aynı ki: Dilleri, renkleri hiç önemli değil…
Hepsi öyle güzel gülüyor ki.
Bir de ne var biliyor musunuz?
Küçücük şeyler onları güldüren.
Sizi bilmem ama ben bu yazıyı yazarken kahkahaları çınlıyor kulaklarımda…
Kocaman, şapşal bir gülümse, kaplayıveriyor yüzümü.
Öylesi güzel bir tebessümle yazıyorum ki bu yazıyı…
Görseniz, neye bakıp gülüyorsun, dersiniz :) 

Bir çocuğu güldürün. 
Sadece bugün değil, yarın, öbür gün…
Başlarını okşayın, sırtlarını sıvazlayın. Oyunlar oynayın onlarla, hikayelerini dinleyin ve hikayeler anlatın cennet kokulu küçük insanlara..
Bir çocuğu güldürün.
Dünyanızı, dünyayı bir çocuğun kahkalarıyla çınlatın.
Bakın, göreceksiniz; yüzünüzü bambaşka bir gülümseme kaplıyor. Gözlerinizin feri değişiyor, ruhunuz aydınlanıyor, böyle içiniz koca bir umutla doluyor.
Oluyor.

Bir çocuk gülünce insanın kimyası değişiyor…