Her insan ömründe bir kez de olsa tahterevalliye binmiş ve
aşağıda olmanın ağırlığı ile yukarıya çıkmanın heyecanını tatmıştır. Küçüklüğünde
benim gibi çiroz olanlar hep yukarıda olup çaresizce aşağı indirilmeyi
beklemişlerdir. Bu da ancak tahterevallinin öteki ucundakinin egosu tatmin
olduğunda mümkün olmuştur.
Benim için bu oyun pek uzun sürmedi.
Ne zaman ki aklım erdi, işte o zaman kendimi toprak zeminde
buldum. Çünkü attım kendimi yerlere… Dayanamadım çaresizliğe ve yerimden
kalktığım gibi atladım toprak zemine, gerisini, yarasını, beresini düşünmeden
hem de.
Bilirsiniz, bu oyun tek başına oynanmaz, eh haliyle bıkıp
yere atlayınca bir anlamı ve heyecanı da kalmaz. Sizi bilmem ama benim sonlarım
hep aynıydı: Sıkılırdım. Yukarıda olmaktan! Oyuncak gibi aşağı yukarı
oynanmaktan, yere değecekken ayaklarım ümidimin kırılıp yukarı çıkmaktan…
Bir nevi çaresizlik gibi gelirdi, atardım kendimi toprak
zemine, yaralarımla, berelerimle adeta önemli bir savaşı kazanmışçasına, içimde
zafer naraları atardım: Bu oyunu bir yere kadar yönetebilirsin!
Dizlerim, ellerim kanardı ama niyeyse kendimi daha iyi
hissederdim o zamanlar. Başarmış gibi… Kazanmış gibi… Oysa bu oyunun kazananı da
yenileni de hiçbir zaman olmazmış, büyüyünce anladım.
Garip bir oyuncakmış bu tahterevalli: Atlamadan inebilmeniz
ve her iki taraftakinin canının yanmaması için aynı anda ve düzlemde
inilmeliymiş. Tabii binmek içinde aynı kural geçerliymiş.
Evet, büyüyünce anladım!
Garip şey şu çocukluk: Hiçbir emek sarf etmeden göklere
çıkmayı hazmedemeyip yere atmak yerine şimdiki aklım olsa orada olmanın keyfini
sürerdim.
Hayatta öyle değil mi?
Bir tahterevalli!
Bir şeylerin en üstüne çıktığımızda öyle hafifliyor,
azalıyor ve küçülüyoruz ki oraya bizi çıkaran onca ağırlığı, zorluğu, emeği
görmezden geliyoruz. Korkmuyoruz sanki kaybetmekten, popomuzun üstüne olağan ağırlığımız
çarpı hızımızla yere çakılmaktan hiç korkmuyoruz. Oysa ne fenadır o yere
düşüşler. Bir başkasının iradesiyle gerçekleşir ve kaçmak için hiçbir yeriniz
yoktur. Düştüğünüzde midenizin ağzınızdan fırlayacakmış hissiyle kalp
atışlarınızdaki hız ve gözlerinizin yuvalarını zorladığı, betsiz benizsiz
yüzünüzden korku okunmaktadır.
Her şey aniden bitmiştir!
Ama düşme sayınız arttıkça çözümler üretirsiniz. Bu sayıyla
birlikte boy atar, kilo alır, güçlenirsiniz. Ve bir gün yine düşürülürken
ayaklarınızı iki yana indirir ve oyunu, düşmeden, ayakta bitirirsiniz.
Şimdi anlıyorum ki iktidar savaşına girip aşağı yukarı
derken büyümüşüz ve şimdi tüm sistemlerin altında kalıp yüceltmişiz onca şeyi.
Şimdi kalkıp gitsem, bıraksam bu oyunu, salıncağa kurulup
tek başıma göklere çıksam, kendi gücümle…
Ne olur o tahterevalliye?
Gökte takılı kalmayacak ya beri ki?
O da iner elbette…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder