6 Eylül 2013 Cuma

Tahterevalli...


Her insan ömründe bir kez de olsa tahterevalliye binmiş ve aşağıda olmanın ağırlığı ile yukarıya çıkmanın heyecanını tatmıştır. Küçüklüğünde benim gibi çiroz olanlar hep yukarıda olup çaresizce aşağı indirilmeyi beklemişlerdir. Bu da ancak tahterevallinin öteki ucundakinin egosu tatmin olduğunda mümkün olmuştur.

Benim için bu oyun pek uzun sürmedi.

Ne zaman ki aklım erdi, işte o zaman kendimi toprak zeminde buldum. Çünkü attım kendimi yerlere… Dayanamadım çaresizliğe ve yerimden kalktığım gibi atladım toprak zemine, gerisini, yarasını, beresini düşünmeden hem de.

Bilirsiniz, bu oyun tek başına oynanmaz, eh haliyle bıkıp yere atlayınca bir anlamı ve heyecanı da kalmaz. Sizi bilmem ama benim sonlarım hep aynıydı: Sıkılırdım. Yukarıda olmaktan! Oyuncak gibi aşağı yukarı oynanmaktan, yere değecekken ayaklarım ümidimin kırılıp yukarı çıkmaktan…

Bir nevi çaresizlik gibi gelirdi, atardım kendimi toprak zemine, yaralarımla, berelerimle adeta önemli bir savaşı kazanmışçasına, içimde zafer naraları atardım: Bu oyunu bir yere kadar yönetebilirsin!

Dizlerim, ellerim kanardı ama niyeyse kendimi daha iyi hissederdim o zamanlar. Başarmış gibi… Kazanmış gibi… Oysa bu oyunun kazananı da yenileni de hiçbir zaman olmazmış, büyüyünce anladım.

Garip bir oyuncakmış bu tahterevalli: Atlamadan inebilmeniz ve her iki taraftakinin canının yanmaması için aynı anda ve düzlemde inilmeliymiş. Tabii binmek içinde aynı kural geçerliymiş.

Evet, büyüyünce anladım!

Garip şey şu çocukluk: Hiçbir emek sarf etmeden göklere çıkmayı hazmedemeyip yere atmak yerine şimdiki aklım olsa orada olmanın keyfini sürerdim.

Hayatta öyle değil mi?

Bir tahterevalli!

Bir şeylerin en üstüne çıktığımızda öyle hafifliyor, azalıyor ve küçülüyoruz ki oraya bizi çıkaran onca ağırlığı, zorluğu, emeği görmezden geliyoruz. Korkmuyoruz sanki kaybetmekten, popomuzun üstüne olağan ağırlığımız çarpı hızımızla yere çakılmaktan hiç korkmuyoruz. Oysa ne fenadır o yere düşüşler. Bir başkasının iradesiyle gerçekleşir ve kaçmak için hiçbir yeriniz yoktur. Düştüğünüzde midenizin ağzınızdan fırlayacakmış hissiyle kalp atışlarınızdaki hız ve gözlerinizin yuvalarını zorladığı, betsiz benizsiz yüzünüzden korku okunmaktadır.

Her şey aniden bitmiştir!

Ama düşme sayınız arttıkça çözümler üretirsiniz. Bu sayıyla birlikte boy atar, kilo alır, güçlenirsiniz. Ve bir gün yine düşürülürken ayaklarınızı iki yana indirir ve oyunu, düşmeden, ayakta bitirirsiniz.

Şimdi anlıyorum ki iktidar savaşına girip aşağı yukarı derken büyümüşüz ve şimdi tüm sistemlerin altında kalıp yüceltmişiz onca şeyi.

Şimdi kalkıp gitsem, bıraksam bu oyunu, salıncağa kurulup tek başıma göklere çıksam, kendi gücümle…
Ne olur o tahterevalliye?

Gökte takılı kalmayacak ya beri ki?

O da iner elbette…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder