6 Eylül 2013 Cuma

Toz tutmuş kelimeler...

Bazı kitapları okumak zorunda bırakılırız. Bazılarını da okumak isteriz.
 Okumak istediklerimiz bizleri ya hiç bilmediğimiz raflarda ya da çok bilindik kitaplığımızın bir köşesinde dost misali beklerler...
Tıpkı çok beklettiklerimiz gibi onlarda zamana karşı koyamazlar!
Güneş ve toz zerreleri, zaman tebeşirinin dost yüzlerine çizdiği çizgiler gibi sarartırlar sayfalarını. Yumuşacık bedenleri kurutan tecrübe misali kurur ağaç parçası yapraklar. Zaman, ayırır yaprakları tutkalından. Geçen zamana inat açmak istersiniz kapağını, doyasıya çekmek istersiniz kelimelerini içinize. Oysa zaman bu dostunuza da dostluğunuza da pek insaflı davranmamıştır. Akreple yelkovanın oynadıkları ebelemece oyununa takılmadan okursunuz tüm kelimeleri tek tek.
Bugüne kadar neden beklediğinizi sorgularsınız. Kitabı her elinize aldığınızda söylediklerinizi anımsarsınız:
Daha zamanı gelmedi!
                Zamansız öten horozlar misali zamansız okunan kitaplar da sevilmez çoğu zaman. Çok isterdim eğitim hayatında bir elimin parmağını geçmeyecek öğretmenlerim yerine her birinin okumayı tercih edebileceğim kitaplar sunmasını. Kendi kitaplarımı seçebilmeyi…
Kim bilir belki o zaman daha mutlu olurdu kitaplığım.
Bunca zamanda çok şey okuyup öğrendim diyemem, bunların kat be katı raflarda gizemle bekliyor ama boşa okumadım diyebilirim gönül rahatlığıyla. Ne öğrendiğimi bilmedikten sonra kitap okumamın ne yararı var ki?
Dünyanın en güzel çocuk kitaplarından birini daha birkaç ay evvel okudum.
Küçük Prens!
Boabab ağaçlarını yeni öğrendim. Evcilleşmeyi, evcilleştirmeyi… Evcil kelimesinin sorgusunu henüz yaptım. Adli soruşturması içimde yıllarca sürecek bir muhakemeyi henüz başlattım. Bencillikle evcilleşememe arasına ince bir çizgi çizmek için kollarımı yenice sıvıyorum.
Düşünüyorum da bu kitabı 10 yaşımda okusaydım okumamı geliştirmekten öteye gidebilecek miydim acaba?
Bana kalırsa hayatımız, oyun oynama ve kitap okuma oranlarımızın değişimi temelinde yükseliyor. Her “çocuk değilim, büyüdüm” nidaları attığımızda ne denli çocuk olduğumuzu kanıtlıyoruz.
Yeni okunmuş 100 küsur sayfalık kitap ya da bazen 5-6 sayfalık kısacık bir hikâye tüm hayatınızı değiştirmeye yetebiliyor.
İnsanlar: Bir cümleyle dünyaları değiştirebiliyorlar…
Kurdukları cümlelerle kendi dünyalarını değiştirebiliyorlar mı?
Bütün çabamızda bu sanırım, bir gün beğenmediğimiz bu dünyayı değiştirmek.
Neden mümkün olmasın ki?
Cümle kurmaya ve o cümleleri okumaya devam edelim. Elbet rüzgârın uğuldayacağı bir ruh vardır!

Sizi uzun zamandır bekleyen bir kitap seçin raftan, henüz okuma vaktiniz gelmemişse bile bunu yapın. Açın kapağını ve kokusunu içine çekin, parmaklarınızı sayfalarında gezdirin, hissedin, o size zamanını söyler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder