Bazı kitapları okumak zorunda
bırakılırız. Bazılarını da okumak isteriz.
Okumak istediklerimiz bizleri ya hiç
bilmediğimiz raflarda ya da çok bilindik kitaplığımızın bir köşesinde dost
misali beklerler...
Tıpkı çok beklettiklerimiz gibi
onlarda zamana karşı koyamazlar!
Güneş ve toz zerreleri, zaman
tebeşirinin dost yüzlerine çizdiği çizgiler gibi sarartırlar sayfalarını.
Yumuşacık bedenleri kurutan tecrübe misali kurur ağaç parçası yapraklar. Zaman,
ayırır yaprakları tutkalından. Geçen zamana inat açmak istersiniz kapağını, doyasıya
çekmek istersiniz kelimelerini içinize. Oysa zaman bu dostunuza da dostluğunuza
da pek insaflı davranmamıştır. Akreple yelkovanın oynadıkları ebelemece oyununa
takılmadan okursunuz tüm kelimeleri tek tek.
Bugüne kadar neden beklediğinizi
sorgularsınız. Kitabı her elinize aldığınızda söylediklerinizi anımsarsınız:
Daha zamanı gelmedi!
Zamansız
öten horozlar misali zamansız okunan kitaplar da sevilmez çoğu zaman. Çok
isterdim eğitim hayatında bir elimin parmağını geçmeyecek öğretmenlerim yerine
her birinin okumayı tercih edebileceğim kitaplar sunmasını. Kendi kitaplarımı
seçebilmeyi…
Kim bilir belki o zaman daha
mutlu olurdu kitaplığım.
Bunca zamanda çok şey okuyup
öğrendim diyemem, bunların kat be katı raflarda gizemle bekliyor ama boşa
okumadım diyebilirim gönül rahatlığıyla. Ne öğrendiğimi bilmedikten sonra kitap
okumamın ne yararı var ki?
Dünyanın en güzel çocuk
kitaplarından birini daha birkaç ay evvel okudum.
Küçük Prens!
Boabab ağaçlarını yeni öğrendim. Evcilleşmeyi,
evcilleştirmeyi… Evcil kelimesinin sorgusunu henüz yaptım. Adli soruşturması
içimde yıllarca sürecek bir muhakemeyi henüz başlattım. Bencillikle evcilleşememe
arasına ince bir çizgi çizmek için kollarımı yenice sıvıyorum.
Düşünüyorum da bu kitabı 10
yaşımda okusaydım okumamı geliştirmekten öteye gidebilecek miydim acaba?
Bana kalırsa hayatımız, oyun
oynama ve kitap okuma oranlarımızın değişimi temelinde yükseliyor. Her “çocuk
değilim, büyüdüm” nidaları attığımızda ne denli çocuk olduğumuzu kanıtlıyoruz.
Yeni okunmuş 100 küsur sayfalık
kitap ya da bazen 5-6 sayfalık kısacık bir hikâye tüm hayatınızı değiştirmeye
yetebiliyor.
İnsanlar: Bir cümleyle dünyaları değiştirebiliyorlar…
Kurdukları cümlelerle kendi dünyalarını değiştirebiliyorlar
mı?
Bütün çabamızda bu sanırım, bir gün beğenmediğimiz bu
dünyayı değiştirmek.
Neden mümkün olmasın ki?
Cümle kurmaya ve o cümleleri okumaya devam edelim. Elbet rüzgârın
uğuldayacağı bir ruh vardır!
Sizi uzun zamandır bekleyen bir
kitap seçin raftan, henüz okuma vaktiniz gelmemişse bile bunu yapın. Açın
kapağını ve kokusunu içine çekin, parmaklarınızı sayfalarında gezdirin,
hissedin, o size zamanını söyler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder