Kızamıyorum artık insanlara...
Olduklarından farklı olmalarını isteyemem ya...
Kimi öyle, kimi şöyle...
Bende böyleyim işte...
Tam apaçık anlatasım geliyor içimdekileri, bu seferde dinlemeye mecali olmuyor insanların... Tam dinleyen biri arıyor kaç zaman sonra ama yanımda çocuk telaşlı birisi "hadi, hadi" diye çekiştiriyor ruhumun eteklerinden...
Ve ben : Kızamıyorum!
Zaman mı beni sevmiyor ben mi ona uyum sağlayamıyorum bilmiyorum. Ama bu iş böyle yürümüyor.
Çok yaşamışımdır insanlar içinde yalnızlık hissini. Daha sık aklıma geldiğindeyse; yetiremiyor muyum insanları yoksa yetemiyor muyum kendime diye düşünürüm?
Bana kalırsa hiç biri...
Tercihleriyle yaşıyor insanlar; ben anlatmayı tercih ettiğimde onların tercihi kafa bulmak oluyor benle... Susmayı tercih ettiğimdeyse onlarda anlamamak alışkanlık halinde...
Ben nerdeyim, onlar kim, ne kadar çok zamana ihtiyacımız var ve daha ne kadar zamanımız var?
Tüm bu sorular yetmiyor birbirimize sabretmeye bazen... Bilsem de beklemek gerektiğini, olmuyor işte...
Bir gece ansızın geliveriyor zaman; aynı masada oturduğum insanlara ruhumun ne kadar yorulduğunu anlatmak için çabalarken hem de... Boşluğun bilinmeyen bir köşesine ıslak sabuna basıp kaymışçasına düşüveriyorum. Sonra dank! diye vurunca kafamı o ıssız köşede bir yerlere, anlıyorum:
Anlatmak boşuna...
Anlaşılmayı beklemekte...
"Boş işler bunlaaarrr" diyen birine kulak asmak istiyorum.
Bildiğim tek doğru düzgün şey kulak asmak çünkü.
Ama artık onu da beceremiyorum, kendimden başkasına.
Yorgunluğumun ruh halimdeki kısmını örtbas etmek için bedenen yorulmak istiyorum, diyorum. Bu da anlamlandırması farklı olan insanlarda tebessümden başka bir anlam çizmiyor zihinlerine...
Galiba bu aralar çok fazla şey istiyorum, hepsi bu.
Biliyorum!
Susup oturmak bana göre değil...
Maskelerimse gerçeği gösterecek kadar eskimiş...
Ve anlıyorum ki sabrı öğrenirken zamanı bekleyemeyecek kadar sabırsızlaşmışım...
Sabrı taşırmamak için en iyisi gitmek belki de...
Selam sabah vermeden, vedalaşmadan, nereye ve niye olduğunu söylemeden gitmek...
İlla ki anlayacak birileri vardır biriktirdiğim kilometreler sonunda...
Kapalı kapılar ardında, zamanı dinlemez, iki elini iki ayrı yana açıp kucak dolusu anıyla boğmayı ve sussam da gözümdeki fırtınalardan her şeyi anlamayı bilen, benim çoktan tercümemi yapmış birileri vardır uzak denen yakınlarda...
Bir bilet kadar uzak yakınlarda...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder