“Lazım olan başka bir ömür,
Zamanımız tükenmişken…”
Laflar, nefesler tükettik, yollar kat ettik bir kucak dolusu şefkate, huzura ve dünyanın hiçbir balta girmemiş ormanlarının yarışamadığı bakir saflığa kavuşmak için…
O yolların sonunda kah bir ana kucağında kah bir yarin kollarında yahut baba ocağında, kardeşin omzunda, nenenin yorulmayan dizinde bulduk başımızı…
Taşıyamadık çünkü kelimeler dolusu düşlerimizi, hislerimizi, fikirlerimizi…
Derin bir soluk aldık…
Bir eş dost toplaşmasında döküldü içimizdeki zehir. Hiç beklemediğimiz bir anda, çokta tanımadığımız ya da aslında hep bildiğimiz halde varmış olabileceğimiz insanların arasında…
Tanıdık gelen bir kalbi dinlerken bulduk belki kendimizi…
Notalarını daha doğmadan Tanrı’nın kulağımıza fısıldamış olabileceğini düşündük…
Huzur bulduk…
Hatırladık fısıltı anını…
Ve daha çok ağladık…
Zehri bıraktık gözyaşlarımıza, sıcak yanaklarımızda ruhumuzun kirini pasını temizlerken bir elin cilayı atmasıyla uyandık…
Yorulduk…
Bazen istemediğimiz, beklemediğimiz kadar yorulduk…
Ve erken ya da geç bir durakta derin bir nefes aldık…
Ve belki de tam zamanı gelmişken aldık o derin soluğu…
Ciğerlerimizin yanışını önemsemeden çektik, çektik, çektik içimize…
Sonra yine çıktık sahneye…
Kimse ne olup bittiğini anlamadan, sormadan çıktık yine sahneye…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder